7 Kasım 2012 Çarşamba

EBRU SANATI







EBRU SANATI




Dr. Musa SARAÇOĞLU



'Mukaddes Söz' yazıya döküldükten bir süre sonra ecdadımızın ince sanat zevkiyle buluştu. Bu buluşmadan; hat, tezhip, ebrû ve cilt gibi sanatlar ortaya çıktı. Bu sanatlar Osmanlı medeniyetinin zirveye çıktığı 16. yüzyılda olgunluğa ulaşarak, kıymetli eserlerin doğmasına vesile oldu.



Millî sanatlarımızdan biri olan ebrû, yoğunlaştırılmış su üzerine serpiştirilen b...oyaların şekillenmesiyle oluşan desenlerin, kâğıt üzerine alınması tarzında icra edilir. Ebrû kelimesinin menşeinin, Farsçadaki 'ebr' (bulutumsu), 'ab-rû' (su yüzü) veya Çağataycadaki 'ebre' (hare gibi dalgalı, damarlı) olduğu ileri sürülmektedir. Mermerdekine benzer damarlı görünümü sebebiyle ebrûya Avrupa dillerinde marmor papier, papier marbre, marbled paper; Arapçada ise, varakü'l-mücezza denir.



8. veya 9. yüzyılda Özbekistan'ın Buhara şehrinde başladığına inanılan ebrû sanatı, daha sonra Büyük İpek Yolu ile İran üzerinden Anadolu'ya ve İstanbul'a ulaşmıştır. Ebrû, diğer kitap sanatları gibi, gelişmesini İstanbul'da sürdürerek 16. yüzyılda olgunluğa erişmiş, en parlak dönemini 17. yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde İstanbul'da yapılan ebrûlar Avrupa'dan gelen talepleri de karşılar hâle gelmiştir.



Bilinen en eski ebrû, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunmaktadır, bu ebrûnun 1519'dan önce yapıldığı tahmin edilmektedir. Yapım tarihi 1539 olarak tahmin edilen başka bir ebrû da, Topkapı Sarayı'nda bulunmaktadır. O dönemlerde eserlere imza atma geleneği bulunmadığından, Osmanlı'nın son dönemi hâriç, önceki ebrû sanatçılarını tanımak mümkün olmamıştır. Şebek Mehmet Efendi, Hatip Mehmet Efendi, Şeyh Sâdık Efendi, Nafiz Efendi ve Hezarfen Ethem Efendi Osmanlı döneminde yaşayan ünlü ebrû sanatçılarıdır. Necmettin Okyay, Sami Okyay, Sacit Okyay, Abdülkadir Kadri Efendi ve Mustafa Düzgünman gibi isimler ise, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki ünlü ebrû sanatçılarıdır. Ebrû sanatının giderek yaygınlaştığı ülkemizde, bugün çok sayıda ebrû sanatçısı bulunmaktadır. Dünyada da benzer şekilde, ebrûya büyük bir ilgi bulunmakta, Avrupa, Amerika ve Asya ülkelerinde yüzlerce kişi ebrû sanatıyla uğraşmaktadır. Dünyanın her köşesindeki yüzlerce ebrû sanatçısı, http://groups.yahoo.com/group/Marbling internet adresi üzerindeki haber grubu aracılığı ile birbirleri ile haberleşmekte ve fikir alışverişinde bulunmaktadır.



Eski ebrû ustaları kullandıkları malzemelerin hemen hemen tamamını kendileri îmal etmekteydi. Kullanılan malzemeler şunlardır: kâğıt, kitre, tekne, neft, biz takımı, taraklar, boyalar ve fırçalar... Ebrûda kullanılan boyalar suda erimeyen cinstendir, geleneksel ebrûda toprak boyalar kullanılmaktadır. Topraktan elde edilen boyalar, bir mermer zemin üzerinde 'destezeng' denen el taşıyla iyice ezilerek, bir kap içerisine alınır. Üzerine su ve öd eklenen boya, olgunlaşması için bir süre bekletilir. Boyanın cinsine göre bu süre, birkaç hafta ile birkaç yıl arasında değişebilir. Olgunlaşan boyalar test edilerek ebrû yapımında kullanılmaya başlanır. Bu tür boyaların hazırlanmasındaki meşakkat sebebiyle, günümüzde hazır ebrû boyalarını kullanmaya eğilim giderek artmaktadır.



Ebrûlar, üzerindeki desen ve motiflere göre sınıflandırılmıştır. Su üzerindeki boyalara çeşitli müdahalelerde bulunarak; gel-git, şal, taraklı, bülbülyuvası, hatip ve çiçekli ebrûlar yapılmaktadır. Battal ebrû, su üzerindeki boyalara hiçbir müdahalede bulunmadan kâğıda alınır.



Bir ebrûnun güzelliğine karar vermek için, üç nokta göz önünde bulundurulabilir. Bunlar hav, hâle ve desendir. Hav, boyanın kâğıt yüzeyinden yüksekliğidir. Parmakla dokunulduğunda kadifemsi bir his verir ve en iyisi, toprak boyalarla elde edilir. Hâle, her bir boya damlacığının çevresindeki beyaz ışıltı halkasıdır; boyaya katılan öd sebebiyle oluşmaktadır. Desen, ebrûnun genel görünümüdür. Renklerin dağılımı, âhengi, motiflerin şekli, konumu ve büyüklüğü gibi özellikler deseni oluşturur.



Günümüzde çeşitli ebrû ekollerinden bahsedilebilir. Türk ebrû sanatı, ebrû sanatı içerisinde bir ekol veya tarzdır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan yüzlerce ebrû sanatçısının ebrûya, 'Türk ebrû sanatı' olarak yaklaşmalarını veya bu tarzda ebrû yapmalarını beklemek pek gerçekçi olmayabilir. Sanat evrenseldir ve bir sanata en çok kimler sahip çıkarsa, o sanat üzerinde en çok onlar söz sahibi olurlar.



Günümüzde birçok ebrû sanatçısı, ebrûyu müstakil bir sanat olarak uygulamaktadır. Bunun yanı sıra ebrû; minyatür, hat, tezhip ve resim gibi diğer sanatlarla birlikte de ele alınmaktadır. Kitap ciltlemek maksadıyla ebrû yapımı ise, günümüzde oldukça azalmıştır.



Geleneğe dayanan ebrû sanatı ile modern ebrû sanatı arasındaki münasebet konusunda çeşitli fikirler vardır. Bazı sanatçılar, geleneğe dayanan ekolün sürdürülmesi konusunda çok daha hassas davranırken, diğerleri kullanılan malzemeler ve teknik açısından daha serbest davranmaktadır. Bu konuyu tartışmaktan ziyade, herkesi konumunda kabullenmek ve başkalarının çalışmalarına karışmamak ebrûyu zenginleştirecektir. Zaten dünya üzerinde ebrû ile uğraşan yüzlerce kişi dilediği gibi ebrû yapmaktadır. Eserlerin beğenilip beğenilmemesi, sanatseverlerin bileceği bir husustur. Bugün ilgi görmeyen bir teknik veya ekol, belki de gelecekte çok aranır olabilecektir.



Ülkemizde eski üstatlardan eğitim ve icazet almış çok az sayıda ebrû sanatçısı bulunmaktadır. Bundan dolayı, ebrû öğretmek için icazetli olmak şartı, sanata ve sanatçıya ciddi kısıtlamalar getirebilir. Zaten bir kişinin gerçekten ebrû sanatçısı olup olmadığı, sadece icazeti ile değil, ürettiği eserlerle de anlaşılır. Ancak, eğitim konusunda ustaların bir araya gelip bazı kıstaslar belirlemesinde fayda vardır.



Ebrû sanatı günümüzde yeni bir canlanma dönemine girmiştir. Hem ülkemizde hem de dünyanın pek çok ülkesinde ebrûya karşı giderek artan bir ilgi bulunmaktadır. Çok sayıda ebrû sanatçısı yetişmesine bağlı olarak, yeni ebrû teknikleri ve ekolleri de ortaya çıkmıştır. Geleneği esas alan tarzın korunması için, buna çalışan sanatçılar desteklenebilir.



Yirminci yüzyılın ilk yarısında neredeyse unutulmaya yüz tutan hat, ebrû, tezhip ve minyatür gibi millî sanatlarımız, yirminci yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde hem müstakil birer sanat dalı olarak yeniden canlandı, hem de aralarında bir bütünleşme oldu. Yirmi birinci yüzyılla birlikte ise, bu sanat dallarına ilgi giderek artmaya başladı. İnancımız odur ki, bu yüzyılda sanatçılarımız gerçek sanata öncülük eder konuma geleceklerdir.



Sızıntı Dergisi


http://www.youtube.com/v/8hzblv26m3A&rel=1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder