Kayışzade lakabıyla bilinen büyük hattat Hafız Osman, 1642 yılında İstanbul’da doğmuştur. Devrin hat üstadları Derviş Ali ve Soyulcuzade Eyyubi Mustafa Efendi’den hat dersleri ve icazet almıştır. Şeyh Hamdullah’ın yazısına yeni bir şekil verdiği için kendisine “İkinci Şeyh” manasına gelen “Şeyh-i Sani” denilmiştir. Pek çok Mushaf yazmıştır. İlk defa sülüs ve nesih hattıyla hilye kompoze ettiği bilinmektedir. Yetiştirdiği birçok hattat vardır; Yedikuleli Abdullah, Ağakapılı İsmail ve Yusuf Mehdi O’nun çizgisini devam ettiren talebelerindendir. Şevket Rado Türk Hattatları isimli eserinde Hafız Osman için şunları kaydeder: “Hafız Osman’ın parlak mevkilerde hiç gözü yoktu. Bir gün öğrencilerinden biri dersine gelmemişti. Dersten çıktıktan sonra yolda, Cerrahpaşa Hamamı civarında bu öğrencisine rastladı. Neden derse gelmediğini sordu. Makul bir sebeple gelmediğini öğrenince, hemen hayvanından indi ve yol kenarına oturarak dersini oracıkta verdi.”Hafız Osman bir gün kendisine çok değer veren sadrazamın huzuruna çıkmıştı. Beraberinde hocası Soyulcuzade Mustafa Eyyubi Efendi de vardı. Sadrazam, Hafız Osman’a birçok iltifat ettikten sonra kendisi için bir Mushaf yazmasını rica etti ve –“Üstadınız kimdir?” diye sordu. Kayışzade Osman Efendi: -“Efendi Hazretlerinden mezunum” diyerek yanı başındaki Soyulcuzade’yi gösterdi. Soyulcuzade bundan o kadar memnun oldu ki dışarı çıktıkları zaman Osman Efendinin alnından öpüp hayır dualar etti.Kayışzade Hafız Osman daha hayatta iken yazıları aranan, bedestende yapılan artırmalı satışlarda çok rağbet gören hatların sahibi idi. O’nun her yazısı yüksek fiyatlara satılıyordu. Bir gün Beşiktaş’tan bir dolmuş kayığa binip Üsküdar’a geçiyordu. Kayık iskeleye yanaşınca müşteriler paralarını çıkarıp vermeye başladılar. Hafız Osman üstünü arayıp para bulamayınca kayıkçıya döndü: -“Hemşeri, benim param yok, sana bir “Vav” yazıvereyim olmaz mı?” dedi. Kayıkçı homurdanarak: -“Paran yoktu da ne diye bindin kayığa? Senin yazacağın vavı ne yapayım ben?” dedi. –“Satarsın” dedi Hafız Osman ve hemen imzalı bir vav yazıp kayıkçıya uzattı. Günün birinde kayıkçının yolu Bedesten’e düştü. Baktı ki kargacık burgacık yazılar, karalamalar mezat edip duruluyor. Hatırlayıp cebinden vavı çıkardı, Tellal –“Hafız Osman Vav’ı...” dedikçe fiyat durmadan arttı. Kayıkçı hiç ummadığı kadar para kazanınca pek sevindi. Bir gün yine Hafız Osman’ı kayığına binmiş gören kayıkçı: -“Para istemez hoca, sen yine bir vav yazıver ban...” deyince Hafız Osman: -“Hemşeri, o vav her zaman yazılmaz, sen al paranı” diye cevap verir.Hayatını Kur’an-ı Kerim yazarak geçiren Kayışzade Hafız Osman, 1698 yılında (H.1110) bir Ramazan gecesi, teravih namazı kıldırırken rükua vardığı sırada İstanbul’da vefat etti. Kabri, Kocamustafapaşa’daki Sümbül Efendi Dergahı Kabristanındadır.O, devrin padişahlarına bile hat hocalığı yaparken bile bir gurura, kibre kapılmamış, kısa bir sürede eriştiği şöhrete rağmen tevazu ve teslimiyetle yaşamıştı. Kırk iki yaşındayken yazdığı bir Mushaf-ı Şerif sadece Osmanlı Devleti sınırları içinde değil, diğer İslam ülkelerinde de defalarca basılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder