11 Mart 2009 Çarşamba

Osmanlıda Musiki ve Tedavi




Osmanlıda Musiki ve Tedavi
Darüşşifa’nın(Şifa evi)en ilgi çekici bölümü olan musiki ile tedavi odası, müziğin psikolojik hastalıklara deva olmasının yanı sıra beden hastalıklarına da çözüm olduğunu sergiliyor.
Evliya Çelebi, Sultan II.Bayezit Dârüşşifası’nda hastaların musiki ile tedavi edildiğine ilişkin olarak görgülerine dayanan bilgi vermektedir.Psişik ve organik hastalıkların musiki ile tedavisi
Büyük Türk ve İslâm bilgin ve hekimleri Ebubekir Râzi (584-932), Fârâbi (870-950) ve İbn-i Sîna (980-1037), müzikle tedavinin, özellikle musikinin psişik hastalıkların tedavisindeki etkinliğinin bilimsel temellerini kuranlardandır. Fârâbi’nin “Kitab-al Mûsiki” adlı bir eseri de vardır. İbn-i Sina’nın da “Necat ve Şifa” gibi eserlerinde musiki bilimine ayrılmış bölümler bulunmaktadır.
Selçuklu ve Osmanlı Türkleri’nde müzikle tedavi bu üç büyük bilginin kurdukları temel ilkeler üzerinde geliştirilmiştir.
1154 yılında Şam’da Türk asıllı Selçuklu Atabeği Nureddin Zengî’nin kurduğu ve yapı olarak günümüze kadar ulaşan en eski Türk Tıbbiyesi “Nureddin Hastanesi”nin ilk başhekimi Muhammed bin Abdullah al-Bahili, aynı zamanda müzisyen olup, musikinin, hastalıkların tedavisindeki etkisini incelemiştir.
İlk dönem Osmanlı hastane ve tıbbiyelerinden 1399 yılında Bursa’da kurulan Yıldırım Bayezit Dârüşşifası, 1470′de İstanbul’da kurulan Fatih Dârüşşifası ve 1488 yılında hizmete açılan Sultan II.Bayezit Edirne Dârüşşifası, akıl ve ruh hastalarının ve diğer hastaların tedavilerinde musikiden yararlandıkları bilinen merkezlerimizdir.
Fatih Dönemi’nde 1478 yılında kurulan Topkapı Sarayı’nın Enderûn(Saray Üniversitesi) hastanesinde çocuk yaştaki öğrencilerin musiki ile tedavi edildiği, İstanbul’u ziyaret eden Baron J.B. Tavernier’nin Paris’te yayınlanan Topkapı Sarayı’na ait eserinde belirtilmektedir.
Osmanlı şair hekimlerinden 1693 yılında öldüğü bilinen ŞUURİ Hasan Efendi, “T’adil-ül Emzice” adlı eserinde musikinin tıpla olan ilgisini şöyle anlatıyor:
“Musiki ilminin, diğer ilimlerde olduğu gibi tıp ilmiyle de ilişkisi olduğu aşikârdır. Nabzın vuruşları makamların usullerine göredir. Nabız hareketlerinin her biri bir makama ve nağmeye uymaktadır. Nabzın hareketi makamlar usulüne (ritmine) aykırı olsa, bu, hayırlı bir belirli değildir. Nabız hareketi usulden haberi yoksa hekimlikte yetkin ve sanatında becerikli olmayıp hastalıkları tanımada güçsüzdür.”
Aynı eserde hangi makamın hangi hastalıklara iyi geldiğine ilişkin bir de liste vardır ki buna “Müzikal akrobadin” de diyebiliriz. Her makamın etkisi de manzum olarak birer beyitle tanımlanmıştır.
Rast MakamıFelç hastalığına devadır.
“Sûziş-i derd-ü gamı olsa acep mi dil-fırib,Rast eyler nâlesin gülşende her dem andelib”
Irak Makamı, hâr(Ters, kötü) mizaçlılara, sersâm(sersemlik veren hastalık) ve hafakana(çarpıntı ve sıkıntıya) faydalıdır.
“Teessür sûzi ehl-i dili hoş mezâk ider.Mutrip ki bezm-i bâde-de fasl-ı Irak eyler”
Diğer makamların da hastalıklarla ilişkisi şöylece sıralanmaktadır:
İsfahan Makamı, zihni açar, zekâyı arttırır, anıları tazeler,
Zîrefgent Makamı, sırt ve eklem ağrılarının ve kuluncun tedavisinde faydalıdır.
Rehavî Makamı, baş ağrısına ve hafakana devadır.
Büzürk Makamı, ateşli hastalıklara iyi gelir, zihni temizler, vesvese ve korkuyu uzaklaştırır, fikre yön verir.
Zengûle Makamı, kalp hastalıklarının devasıdır.
Hicaz Makamı, idrar zorluğuna iyi gelir, cinsel gücü arttırır.
Buselik Makamı, kuluç ve bel ağrılarının ilacıdır.
Uşşak Makamı, kalp, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarına faydalıdır.
Evliya Çelebi ve musiki ile tedavi
“Merhum ve mağfur Bayezid Veli (Allah rahmet eylesin) Hazretleri vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifâ, divanelerin ruhuna gıda ve defi seva olmak üzere on adet hanende (şarkı okuyan) ve sazende (saz çalan) gulan (genç erkek) tâyin etmişki, üçü hanende, biri nâyzen, biri kemancı, biri mûsikarcı, biri santurcu, biri çengi, biri çeng santurcu, biri udcu olup haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere mûsiki faslı ederler. Allah’ın emriyle, nicesi saz sesinden hoşlanır ve rahat ederler.
Doğrusu mûsiki ilminde neva, rast, dügâh, segah çargâh, suzinak makamları onlara mahsustur.
Ama, zengûle makamı ile buselik makamında rast karar kılsa insana hayat verir. Bütün saz ve makamlarda ruha gıda vardır.”
Evliya Çelebinin kendisi de bir müzisyendir. Döneminin müzik üstadı Muhasip Derviş Ömer Gülşenî’den musiki dersleri almıştır. Bu nedenle de musiki ile hastalıkların tedavisinde ileri sürdüğü görüşler değer taşır.
Evliya Çelebi, Edirne Dârüşşifası’nı anlatırken, güzel kokuların da hasta ruhlar üzerindeki olumlu etkisinden şöyle söz ediyor.:
“Bahar mevsiminde çiçek kısmından sim ve zerrin, deveboynu, müşk-i Rûmî, yasemin, gülnesrin, şebboy, karanfil, reyhan, lâle, sünbül gibi çiçekleri hastalara verip güzel kokularıyla hastalan iyi ederler.”
Evliya’nın anlattıklarından da, insan ruhunun hoşlandığı musiki ve güzel kokunun hastalar üzerindeki olumlu etkisi açıkça belirmektedir, makamlar nasıl ki güzel sesin ayrı tonlardaki armonisi ise, değişik kokular da güzel kokunun ayrı ayrı tonlarda oluşturdukları armonilerdir.
İbn-i Sina’nın «Kanun» adlı tıp eserini Türkçe’ye çeviren Tokatlı Mustafa Efendinin talebesi, I.Abdülhamit ve II.Selim Dönemi’nde hekimbaşı olan Gevrekzade Hasan Efendi, çocuk psikolojisi konusunda yazmış olduğu “Neticetül-fikriye ve Tedbir-i veladet-ül bikriye” adlı eserinde hangi musiki makamlarının hangi çocuk hastalıklarına iyi geleceğini açıklamaktadır.
“Musiki nağmelerinin insani nazlarla ileri derecede ilgisi olduğu için güzel seslerden çocukların da fazlaca haz duymalarından nefsine ferahlık ve huzur, neşe ve sevinç duyup ruhen sükûna kavuşur ve üzüntüden uzaklaşıp uykuya dalar ve her yönden gelişmesine sebep olur” demekte ve aynı eserde hangi makamın hangi çocuk hastalıklarına nasıl etki yaptığını da belirtmektedir. Gevrekzade, Şuurî’den bir yüzyıl sonra yaşamış olduğundan, herhalde onun eserinden de yararlanmış olmalı. Şimdi Gevrekzade’nin musiki kodeksini bakarsak.
Rast Makamı, nağme ve teranesi ile dimağî(beyin) hastalıklardan ileri gelen havale (epilepsi) ve felç hastalıkları önlenir ve tedavi edilir.
Irak Makamının, çocuktaki menenjit ve hafakan hastalıklarının tedavisinde çok yararlı olduğu hakkında hekimler birleşmişlerdir.
Isfahan Makamı nağmeleri zihni açar, zekâyı arttırır, gönül tazeleyici, düzen verici olup üşüten ve ateş yükselten hastalıklardan vücudu korur.
Zîrefgen Makamının etkisi çocukların damağından kaynaklanan ağız çarpılması (yüz felç), felç ve sırt ağrısı, eklem ağrıları, özellikle kulunç hastalığına büyük faydası ve sözü edilen hastalıklara da kuvvetli etkisi vardır.
Rahâvî Makamı, çocukların tüm baş ağrılarına faydalı olup burun kanamasına, ağız çarpıklığına, felç ve balgamdan ileri gelen hastalıklara her yönden kaldırıcı ve defedicidir.
Büzürk Makamı nağmelerinin de beyin ve kulunç ve çocuklarda ortaya çıkan şiddetli hastalıklara büyük yararı olup güçsüzlüğü gidermek ve düşünceyi yönlendirmekte genel etkisi ve sevdayı defedici ve tehlikeden korkma hususunda faydası vardır.
Zengûle Makamı Bu makam çocuğun kalp hastalıklarına, menenjite ve beyni ilgilendiren diğer organların hastalıklarından dolayı meydana gelen kalp ferahlatıcı olup hastalıklardan kurtulmasını sağlar ve mide karaciğer yanmalarını yok eder.
Hicaz Makamı nağmelerinin çocuklarda görülen idrar zorluğuna büyük yararı vardır.
Buselik Makamının bedene etkileri, çocuklara olan beyin boşaltıcılığı nedeniyle bir süre sonra meydana gelecek arızalardan kulunç ve kalça ağrısına, soğuk baş ağrısına ve çeşitli göz hastalıklarına açık faydası vardır.
Uşşak Makamı gönül yakan nağmeleri küçük çocuklarda kulağına güzel sesle okunursa gündüz ise bütün organlarında dolaşan kuru ve sıcak yellere, yetişkin erkeklerde meydana gelen ayak ağrılarına faydalı olup, söylenmesi çocukların uykusunu getirme ve naz uykusunda dinlenmeye etkisini kesinlikle meydana çıkar.
Hüseynî Makamı ferahlık verir, çocukların karaciğer, kalp ve ruhlarının iltihabını söndürme ve harareti (beden ısısını) düşürme ve mide hararetine ve ergin erkeklerde gizli humma, dört günde bir gelen humma nöbetine ve vücut ısısının düşmesine gayet faydalıdır.
Neva Makamı gönül okşayıcı bu makamın da ergenlik çağına gelmiş çocuklarda meydana gelen urk-un nisa hastalığı ve kalça ağrısına tam faydası olup kötü düşünceler adı geçen nağmelerin sürekli olarak söylenmesiyle ortadan kalkıp gönül sevincine pek çok yararı vardır.
Bu konuda literatür oldukça zengin olmakla beraber bu listeleri daha da çoğaltmak mümkündür. Hatta hangi milletlerin, hangi ırkların (renklerine göre) hangi makamlardan zevk aldıkları, hangi makamların, günün hangi saatinde okunmasıyla daha çok haz ve huzur vereceği bile saptanmıştır.
Seher vakti doğa uyanış mahmurluğu içindeyken seba makamında okunan bir ezanın insan ruhunu nasıl okşadığı birçoğumuzca bilinmekledir. Kahramanlık güfteleri aynı, cenaze marşları ise ayrı makamlarda bestelenir. Bunların usulleri, yani ritimleri de ayrı olup anlatılmak istenilen düşünceye göre değişir.
Edirne Dârüşşifası için düzenlenen vakfiyelerde ve incelenen masraf defterlerinde bu konuda bir bilgiye rastlanmamıştır. Ancak Çelebi, bu konuyu o kadar canlı ve renkli olarak anlatmaktadır ki inanmamak mümkün değil.
Ayrıca hastanede musiki fasıllarının icra edildiği hakkında yaygın bir kanı vardır ki bu da sözlü kültür yoluyla günümüze ulaşmış bir belge olarak kabul edilebilir.
Bir dönem sonra bu uygulama da ciddiyetini yitirip yozlaşmış ve ehliyetsiz kişilerin içkili olarak musiki icrasına kalkışmaları üzerine de bu güzel geleneğe son verilmiştir. Dârüşşifa’nın büyük kubbe ile örtülü orta salonundan iki basamak merdivenle çıkılan sahne de burada musiki faslı icra edildiğinin yapısal bir tanığıdır.
Kaynakça: Yrd. Doç Dr. Ratip Kazancıgil, Edirne Sultan II. Bayezid KülliyesiTürk Kütüphaneciler Derneği Edirne Şubesi- 1994

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder